Cu03292024

Son güncellemeSal, 29 Ara 2020 6pm

Ehlibeyt (a.s)

Zuhur ve Adalet

Adalet kavramı zor anlaşılan bir kelime olmadığı gibi herkesin hemen kavrayabileceği basit bir sözcük de değildir. İnsanoğlu yüzlerce, binlerce yıl adalete erişmeği arzulamış, bu hayalle yaşayıp durmuş, ancak zorbalık, baskı, zulüm ve cefâdan başka birşey elde edememiş. Halâ angaryaya koşulan çocukların iniltileri, kocalarını adaletsizliğe kurban veren eşlerin, zorla zulüm karşısında boyun eğdirilen mazlumların sesi, tarihin kulağında çınlamaktadır. Halâ dökülen göz yaşları, yanık yürekler, göğüslere hapsedilmiş nefesler, merhemsiz yaralar, sonsuz ümitsizlikler, yorgun ve yönsüz bakışlar, titrek ve güçsüz eller, kuru ve kırışmış dudaklar, ezilmiş ve ıstırap çekmiş bedenler, tepeden tırnağa zulüm görmüş insanlar, tarihin her sayfasında yer etmiş acı gerçeklerdir. Bu kadar karanlık sayfalarıyla tarih yıkılmadan halâ ayakta duruyorsa, içinde defnedilen onca ıstırabı fısıldayacak bir kulak bulabilmek içindir.

    Tarih boyunca birçok insanın adaleti egemen kılmak, insanların yardımına koşma sloganlarıyla bu hedefi canlandıranları gördük veya işittik. Fakat, o hayır düşünceli ve iyilik severlerin adaleti uygulama yolunda ki çalışmaları, çoğu yerde faydasız veya çok az faydası olmuş ve gerçek anlamda adalet öylece rüyalarda kalmıştır. Tarih boyunca insan vücudunun bütün parçalarının kendisiyle yoğrulduğu ve onun gerçekleşmesini beklemekten, bakışlarının yorgun düştüğü bu tatlı rüyanın yorumlanması, ne kadar da acı ve zor geliyor insana! Defalarca, çeşitli olayların alarm çanıyla kalp atışları yükselmiş, ama bu tatlı uykudan gözlerini açıp uyandığında, karşısında müstekbirlerin, zalimlerin cefa ve zulmünden başka birşey görmemiştir.

     Eğer Peygamberler, İmamlar ve onların izleyicilerinin ortaya koyduğu örnek ve modeller olmasaydı, insanoğulu için ümit ve bekleyişin de bir anlamı kalmaz, artık büsbütün ümitsizliğe kapılarak zulüm çarkının işleyişini ve kendisinin bu çarklar içerisinde inleyişini tarihin zorunlu bir akışı bilerek ona teslim olurdu. Ama o ilahi insanların kıyamları, her dönemde ümitsizliğe kapılan insana yeni ümit kapıları açmış ve her şeyden önemlisi ona bu alemin hak üzere yaratıldığını ve nihai zaferin ergeç her yönüyle hak ve adaletin olacağını öğretmiştir.

    Böylece biliyoruz ki, tarih sayfaları fazlalaştıkça bekleyiş sayfalarımızın sayısı azalmaktadır insanlığın kaybettiği ve  asırlardır aradığı adaleti gerçekleştirerek olan o kutlu zat; özü, sözü ve yolu adalet olan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’dan başkası değildir.

    Zamanın imamı Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın kıyam ve hükümetinin özellikleri konusunda hiçbir şey “adalet” kadar açık ve net değildir. Hadislerde onun adaleti yayma özelliği önemle vurgulanmış, diğer özellikleri için ise böyle bir vurgu söz konusu olmamıştır. Bu da, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur dönemindeki hedeflenen ideal toplumun seçkinliğini göstermektedir.

   Çeşitli hadis kitaplarında, özellikle Şeyh Saduk’un eseri Kemal-ud Din’de onun adaleti yaymasıyla ilgili yüzlerce hadis kaydedilmiştir. Bu hadislerin birçoğunda, Hz. Mehdi adaletin kamil tecelli ve mazharı olarak tanıtılmıştır. Ona verilen “Adaletin Özü” sıfatı gerçekte onun misyonunu ortaya koymaktadır.

Mikyal-ul Mekarim kitabının yazarı, değerli eserinde bu konuda şöyle der:

Adalet”, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın en bariz sıfatıdır. Bu sebeple o Ramazan ayının gecelerinin duasında “Adaletin Özü” diye tanıtılmıştır. Mesela:

“Ey Allah! Kıyam edici olan ... ve herkesin beklediği Adaletin Özü olan Veliyy-i emrine selam et.”[1]

Diğer yerlerde aynı sıfatın şu tabirle tekrarlandığını görüyoruz:

“Adaletin evveli ve ahiri.”[2]

“Beklenilen Kaime ve adaleti açık olan İmam’a selam olsun.”[3]

İdeal İslam toplumunun yani Hz. Mehdi’nin zuhuruyla dünya genelinde kurulacak olan toplumun ilk özelliği adalet olacaktır. Bu İmam’ın adaleti en uzak noktalara ve en ücra köşelere kadar yayılacak, adalet, soğuk ve sıcak hava akımı gibi evlere kadar girecektir....[4]

    Hadislerde, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın adaleti öylesine kapsamlı ve kuşatıcı olarak tanıtılmıştır ki, ister istemez evrenin, toplumsal hayatın bu nokta ve hedefe ulaşmak için yaratıldığı ve baki kaldığı düşüncesi insanda uyanıyor. Başka bir ifadeyle; Allah Teala, tarihin son yapraklarını adalet satırlarıyla süsleyerek bitirmek üzere programlamıştır. Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve ondan önceki peygamberler aleyhum'us-selâm insanları bu ilahi müjdeyle müjdelemiş ve onlara bunun kesin bir ilahi vaat olduğunu bildirilmişlerdir. Bu ilahi vaadi vurgulamak için Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur. “Dünyanın ömründen yalnız bir gün kalsa bile; Allah o günü o kadar uzatır ki, benim Ehl-i Beyt’imden olan biri gelir ve yeryüzünü adaletle doldurur.”[5]

   Bu adalet sayesinde, hiçbir insan köle ve bağımlı olarak kalmaz.[6] İnsanların yağmalanan hakları onlara geri verilir[7] ve insanın insanı sömürmesi tamamen ortadan kalkar.[8]

   Zulüm ve haksızlık yapanlardan bu yaptıkları sorulur, zalim ve işinin ehli olmayan kadılar ve hakimler kendi makamlarından alınır, yeryüzü her türlü ihanet ve kötülükten temizlenir.[9]

   Müstekbirler ve zorbalar cezalandırılır, mahrum ve mustazaflar haklarına kavuşurlar.[10] Artık, hiçbir mazlumun iniltisi boğazında düğümlenmez, hiçbir insan karnı aç olarak uyuma, hiçbir insan, emniyetsizlik ve korku içerisinde yaşamaz.

    Bunlar ütopya değil, bizlere verilmiş olan gerçek bir ilahi vaattir. Bizler ibadetlerin en üstünü olan, onu beklemeye davet edilmiş bulunmaktayız; çünkü onu beklemekle, mazlumların kalbini saran ümitsizlik ağı çözülür ve bu ümit sayesinde ezilmiş insanlar dünyanın geleceği hakkında kötümserliği bir kenara atarak, var olan duruma teslim olmamaya ve hakkın yolunda azimle yürümeğe sevk olunur. Bu vaade inanan insan bu yolda yapılan her çabanın verimli bir tohum misali mutlaka yeşerip meyvesini vereceğine inanarak yorulmadan mücadele eder ve bu çabalar neticesinde vaat edilen nihai zafer için müsait ortam oluşturur.

--------------------------------------------------

[1] - Mikyal-ul Mekarim fi Fevaid-id Dua-i li-l Kaim; Mirza Muhammed Takiyy-i Musevi-i İsfahani, s. 118.

[2] - Kemal-ud Din ve Temam-un Ni’met, Şeyh Saduk.

[3] - Mefatih-ul Cenan, Şeyh Abbas Kummî, Sahib-ul Asr Ziyareti, s. 1055.

[4] - Bihar-ul Envar, Allame Meclisi, c. 52, s. 362.

[5] - Kemal-ud Din, s. 318.

[6] - Bihar-ul Envar, c. 52, s. 224 - 225.

[7] - a.g.e.

[8] - a.g.e, c. 51, s. 57.

[9] - a.g.e.

[10] - Kasas/5.

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile