Çrş04242024

Son güncellemeSal, 29 Ara 2020 6pm

Back Ana Sayfa Ehlibeyt (a.s) Kur’an ve Rivayetler Açısından Tevelli ve Teberri’nin Felsefesi

Ehlibeyt (a.s)

Kur’an ve Rivayetler Açısından Tevelli ve Teberri’nin Felsefesi

Giriş
Yaratılış sistemi cazibe (çekme) ve dafia (itme) kanunu üzerine bina edilmiştir. Yaratılış âlemindeki varlıkların bu kanun gereği cazibeyle uyum içinde olması ve dafiayla uyum içinde olmaması gerekir. Bu sebeple madde alemine hakim kanunlardan birisi cazibe ve dafia kanunudur. İnsanlar da hakikati kendisine cezbedecek ve uyumsuzluğu kendisinden uzaklaştıracak şekilde yaratılmıştır. Allah Teala insandaki şehvet ve gazap gücünü bu doğrultuda onun yaratılışında kararlaştırmıştır. Tıpkı bu yaratılış gereği insanın da kendi yaratılışıyla uygun olup hayat ve bekasını temin eden şeyleri cezbetmesi ve gazap gücünün varlığıyla kendi yaratılışıyla uyumsuz olan şeyleri def etmesi gerekir. İnsan bu güçleri bulundurmaması durumunda doğal olarak yeme ve içme gibi tabii isteklerinin bertaraf edilmesi doğrultusunda hareket etmeyecek ve sonuç itibariyle yırtıcı hayvanların karşısında mukavemet göstermeyerek yokluğa sürüklenecektir.
Toplumsal açıdan da insan, şehvet ve gazap güçlerinden faydalanması dikkate alındığında, diğer insanlarla bu güçlerin vasıtasıyla dostluk ve muhabbet ilişkisi oluşturur ve bunların gölgesinde akranlarıyla bir araya gelir ve onların çaba ve gayretlerinden kendi ihtiyaçlarının giderilmesi doğrultusunda yararlanırken kendisi de başkalarının ihtiyaçlarının giderilmesine uğraşır. Böyle bir birlikteliğin gölgesinde insan bazı kimseler veya bazı şeylere karşı saldırıya geçer ve kendisini savunur.
İnsanın her alanda hidayeti için nazil olup onun fıtratı ve tekvin düzeniyle tamamen uyum içinde olan İslam dini de insanın hayat ve beka aslını dikkate almıştır. Bu sebeple İslam iman ve dini sevgi ve düşmanlıktan başka bir şey bilmemiştir ki hak ve hakka tapanların sevilmesi ve batıl ve batıla tapanlara düşmanlık beslenmesiyle insan kendi hakiki hayatını koruyabilir.
İmam Bakır (a.s) Ziyad Hazzai’ye şöyle buyurmuştur: “Din sevgi ve muhabbet dışında başka bir şey midir? Allah Teala’nın Kur’an’dakişu buyruğunu görmedin mi: “Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” Allah Teala’nın Peygamber Ekrem’e (s.a.a) şu buyruğunu müşahede etmedin mi: Allah Teala imanı sizin mahbubunuz kıldı ve sizin kalplerinize yerleştirdi. Keza Allah Teala yine şöyle buyurmuştur: Allah muhacirleri sever. Bu ayetten sonra da şöyle buyurur: Din muhabbettir ve muhabbet ise dindir.”(1)
Bir rivayette İmam Sadık’a (a.s) sevgi ve düşmanlık imandan mıdır diye soruldu zaman imam şöyle cevaplandırmıştır: “İman sevgi ve düşmanlıktan başka bir şey değildir.”[2]
Söylenmesi gerekir ki: İslam iman ve dini Allah’ın rızası ekseninde yer alan sevgi ve muhabbetten ibaret bilir ve gerçekte böyle bir sevgi ve düşmanlığın dini öğretilerde değeri vardır.
Başka bir ifadeyle: İslam kanunları esasınca sevgi ve düşmanlık, İslami sınırlar içinde gerçekleşir ve Allah rızası doğrultusunda olursa veya başka bir ifadeylebu sevgi ve düşmanlık dini bir bağlılığa dayanırsa, insanları birleştirebilir ve her türlü bağlılığı kendi çatısı altına alabilir. Aksi durumda söz konusu bağlılık akrabalık ve şahsi menfaatler üzerine bina edilecek ve insan sarsıntılara duçar olacaktır. Bu sebeple İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kamil iman Allah için sevmek, Allah için düşman olmak ve Allah için bağışlamaktır.”
Bir diğer hadiste şöyle buyruluyor: “İmanın en sağlam bağı Allah için sevmen, Allah için düşman olman, Allah için bağışlaman ve Allah için sakındırmandır.”[3]
Dolayısıyla dinin esası Allah için sevmek ve düşman olmaktır ve insanın böle bir sevgi ve düşmanlığı kazanması ve daha ötesi yaşamında bunu göstermesi gerekir.
Tevelli ve Teberri
İslam ve Kur’an’ın bizden istediği öğretilerden birisi tevelli ve teberidir ve Müslüman ve mümin bir şahsın bu öğretiyi kabullenmeli ve dini yaşamını bu temel üzerine şekillendirmelidir. Yani mümin bir şahıs Allah’ı, Peygamberi (s.a.a) ve Allah’ın dostlarını sevmesi bir yana bunları kendi velisi karar kılmalıdır. Keza şeytana, şeytanın dostlara ve tağuta düşman olması bir yana aynı zamanda bunlardan ayrılması ve kendisiyle bunlar arasına mesafe bırakması gerekir. Biz burada bu iki aslın yani tevelli ve teberri konusunda birkaç meseleye değineceğiz. Öncelikle:Tevelli ve teberrinin hakikati nedir? Kimleri sevmemiz ve kimlere düşman olmamız gerekir? Niçin tevelli ve teberri ehli olmamız gerekir? Ve benzeri soruları cevaplandıracağız.
Tevelli ve Teberri Kavramının Hakikati
Tevelli lügatte dost olmak, dost edinmek, bir işin sorumluluğunu üzerine almak, dostluk ve muhabbet anlamlarına gelir.[4]Teberri lügatte nefret etmek ve uzaklaşmak anlamındadır.[5] Tevelli kelimesi bazen “anعَن” harfi cerri olmaksızın bazen de bu harfle birlikte kullanılır. “An عَن” harfi cerriyle birlikte kullanılmaması durumunda sevmek, tabi olmak ve dost edinmek gibi lügat anlamlarını içerir. Ancak “an عَن”harfi cerriyle birlikte kullanılması durumunda yüz çevirmek anlamına gelir.
Tevelli kelimesi Kur’an’ı Kerim’de daha çok yüz çevirmek ve sırt dönmek anlamında kullanılmıştır.[6] Bununla birlikte bazı ayetlerde tevelli kelimesi ilk anlamında, yani sevmek ve dost edinmek anlamına kullanılmıştır. Örneğin Maide suresinin elli birinci ayetinde şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”
Şia kaynaklarında tevelli sevmek, dost edinmek, tabi olmak ve Allah, Peygamber (s.a.a) ve imamların (a.s) velayetini kabul etmek anlamına gelir. Maide suresinin 55 ve 56. Ayetleri tevelli kelimesinin zikri geçen anlama delalet ettiğini gösterir. Maide suresinde Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. Kim Allah'ı, Resûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.” Tefsirler rükû halinde zekan veren müminlerin somut örneğini Ali b. Ebi Talib (a.s) bilmiş zikri geçen ayetlere dayanarak insanın velisi, rehberi ve maddi ve manevi sorumlusu Allah, Allah Resulü (s.a.a) ve Ali b. Ebi Talib (a.s) olduğunu açıklamıştır. Zira Maide suresinin elli altıncı ayeti buna işaret etmektedir: “Kim Allah'ı, Resûlünü ve iman edenleri (imamları) dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.”
Ehlibeyt’e Mevedded Risaletin Ücreti
Tevelli, İslam’ın çok önemli öğretilerinden birisi olması hasebiyle Peygamber Ekrem (s.a.a) Allah’ın buyruğuna dayanarak tevelliyi risaletinin ücreti kararlaştırmıştır: “De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.”[7]
Peygamber Ekrem’in (s.a.a) Ehlibeytine (a.s) sevgi, gerçekte tevelli ve velayet ve masum imamların (a.s) rehberliğinin kabulü olup Peygamber’in (s.a.a) rehberlik çizgisinin ve ilahi velayetin devamıdır.
Söylenmesi gerekir ki: Ehlibeyt (a.s) sevgisinin kabulü gerçekte insanın kendi faydasınadır. Nitekim Nebe suresinin kırk yedinci ayetinde şöyle buyrulur: “De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir.” Yani Peygamber Ekrem (s.a.a) risalet görevinin yerine getirilmesinde Allah’ın rızasından başka hiçbir şey istemez ve eğer imamların sevgisini risaletinin ücreti kararlaştırmışsa bunun sebebi, sadece insanın saadete ulaşıp ilahi yakınlığa yol bulması, Ehlibeyti (a.s) sevmesi, ilahi ipe sımsıkı sarılması ve onlara tevessül etmesi yoluyla gerçekleşir. Nitekim Furkan suresinin elli yedinci ayetinde şöyle buyurulmuştur: “De ki: "Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum." Dolayısıyla Allah’a yakınlaşmanın yolu Ehlibeyti (a.s) sevmektir.
Teberri de itikadi ve davranışsal öğretilerden olup Allah’ın düşmanlarından uzaklaşma anlamına gelir. Bu ıstılahında tıpkı tevelli gibi Kur’an kökeni olup bu ıstılahın pek çok kullanım alanı vardır. Teberri kelimesi kıyamet günü sapık imamların kendi tabilerinden uzaklaşması ve sapık imamlara tabi olanların bu imamlardan uzaklaşmaları için yeniden dünyaya gönderilmeyi arzu etmeleri gibi anlamlar içermektedir. Nitekim Bakara suresinin 166-167. Ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır: “İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.”
Teberri kelimesi bu ayette insanın sevmediği şeyden uzaklaşması anlamına gelir. “Teberri”, “Tefa’ul” vezninde ayrılmayı kabul etme ve uzaklaşma anlamında olup batıl imamlar ve onlara tabi olanlar birbirlerinden uzaklaşıp ayrılma hallerini dile getirir.
Şia kaynaklarında da teberri kelimesi tağuttan, batıldan, putlardan, sapık imamlardan, şirkten ve putperestlikten nefret etmek ve Allah’ın veli kullarına düşmanlık besleyenlerden uzaklaşmak anlamlarında kullanılır.
Açıkça görüldüğü gibi teberri kelimesinin Kur’an kökeni olup Kur’an’ı Kerim’in surelerinin birisi Allah ve Peygamberin (s.a.a) müşriklerden beri olduğu ifadesiyle başladığı için Beraat (Tevbe) suresi ismini almıştır. Teberri kelimesi ve bu kelimenin türevleri Kur’an’ı Kerim’de otuz yerde kullanılmıştır ki bunlardan bazıları şöyledir:“İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.”[8],- İbrahim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi.  “Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı”[9],“Siz benim yaptığımdan uzaksınız; ben de sizin yapmakta olduğunuz şeylerden uzağım “[10], “Hûd, dedi ki: "İşte ben Allah'ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah'ı bırakıp da O'na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”[11], “Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım”[12], “Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!”[13] ve benzeri sureler.
Kur’an’ın teberriye tekit ettiğinin dikkate alınmasıyla İslam fırka ve mezheplerinin teerriye inandıklarını ve teberrinin zorunluluğu ve genel anlamı gibi çok da önemli olmayan ihtilafların olduğunu görürüz. Bununla birlikte İslam mezhepleri Allah’ın düşmanının kim olduğu ve dinden çıkmanın ölçüsünün ne olduğuna dair somut örneklerde ihtilaf içindedirler. Şialar teberrinin mezhebi temel öğreti olduğuna, imamların Allah tarafından tayin edilmesi hasebiyle risaletin devamı ve İslam dininin korunmasının imamlara bağlı olduğuna ve Peygamber Ekrem’den (s.a.a) sonra on iki imamın Allah tarafından atandığına inanır.
Şia’nın bu inancı esasına göre imamlar inanç ve pratik alanlarında dinin tahrif edilmesinin koruyucuları olup onların düşmanları imametin ve tertemiz İslam’ın gerçeklik bulmasına engel olan kimselerdir.
Keza Şia inancına göre imamlar çeşitli münasebetlerle teberriyi iman ve İslam’ın gereklerinden bilerek farz olduğunu söylemiş ve Peygamberin (s.a.a) Ehlibeytine (a.s) zulmedenleri, onların saygınlığını hiçe sayanları, Allah Resulünün (s.a.a) sünnetini değiştirenleri, Peygamberin (s.a.a) seçkin sahabelerini sürgün edenleri ve fakirlerin mallarını kendi aralarında paylaştıranları da bu hükmün kapsamına almıştır.Keza Nakisin (Cemel savaşında ahdini bozanlar), Kasitin (Muaviye ve takipçileri) ve Marikin’in (haricilerin) tamamı, delalet önderleri, zalimlerin liderleri, Hz. Ali (a.s) ve tüm İmamların katilleri teberri hükmünün kapsamı dâhilindedir.
Teberri Edilmesi Gerekenler
Kur’an-ı Kerim çeşitli surelerde şirkten, put perestlikten beraatin ölçüsünü belirlemiş ve şirk ve delaletin liderlerini ve onların tanrılarını teberranın somut örneklerisaymıştır. Mümtehine suresinde Hz. İbrahim (a.s) ve takipçilerinin teberrisinden söz etmiş ve şöyle buyurmuştur:“İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: «Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.»”[14]
Surenin başında Allah düşmanları ile dostluk şiddetle yasaklanmış ve ayette Hz. İbrahim (a.s) örnek gösterilerek hürmet gösterilmiştir. Hz. İbrahim (a.s) kendi müşrik toplumuna şöyle buyurmuştur: “Bizler ne sizi kabul ediyor ve ne de mezhep ve dininizi kabul ediyoruz daha da ötesi sizden ve putlarınızdan nefret ediyor ve kesin olarak ve hiçbir şeyi gizlemeden sizden bizar olduğumuzu ve ayrı olduğumuzu ilan ediyoruz.”
Aynı surede ikinci aşamada Müslümanların Hz. İbrahim ve takipçilerini örnek alarak onu kendilerine model almaları istenmekte ve şöyle buyrulmaktadır:“Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.”[15]
Tevelli ve Teberrinin Gerçekleşme Şartları
Tevellinin anlamının imamete ve Allah Resulünden (s.a.a) sonra imamların hilafetine inanıp onları sevmek anlamına geldiği ve teberrinin de imamların düşmanlarından nefret etmek ve onlardan uzaklaşmak anlamı taşıdığı göz önünde bulundurarak tevelli ve teberrinin gerçekleşme şartları şunlardan ibarettir:
1. Marifet
Tevelli ve teberrinin gerçekleşmesi Peygamberin (s.a.a) Ehlibeytini (a.s), onların düşmanlarını ve düşmanlarının batıl inanç ve çirkin amellerini tam anlamıyla tanımaya bağlıdır. Bu sebeple her Müslümana imamların fazilet ve kemalatını ve onların varlık alemindeki konumlarını tanıması zorunludur. Böyle bir tanımayla insan sosyal yaşamındatevallaya (sevilmesi gereken şeylere) ulaşacak ve tevallanın gerçekleşmesiyle kurtuluşa erecektir. Keza teberrinin de gerçekleşmesi için Ehlibeytin (a.s) düşmanlarının ve onların çirkinliklerinin tanınması gerekir.
Rivayetlerde imamların tanınıp sevilmesi güzellik sayılmış ve onların tanınmaması ise çirkinlik olarak tanıtılmıştır. İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: “Ebu Abdullah Emirü’l Müminin’in (a.s) yanına geldi, İmam ona hitaben şöyle buyurdu: Ehlibeytin marifeti, velayeti ve sevgisi hasene ve Ehlibeytin velayetinin inkarı ve ona düşmanlık seyyiedir. Hemen ardından imam şu ayeti okudu: “Kim iyilikle (ilâhî huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün korkudan emin kalırlar.[16](Rablerinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. (Onlara) «Ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!» (denir).”[17]
2. Tevelli ve Teberri Birbirinin Gereğidir
Hiç şüphesiz imamların velayeti iki şartla birlikte kurtuluş vesilesidir: 1. İmamların imametine iman etmek ve onların Peygamber Ekrem’in (s.a.a) salih halefleri olup onlara itaat etmenin farz olduğuna inanmak. 2. Ehlibeytin (a.s) düşmanlarından ve onlara zulmedenlerden nefret edip uzaklaşmak. Dolayısıyla tevelli ve teberri birbirinin gereğidir, yani tevelli ve teberrinin birlikte olması gerekir ve bu sebeple dinde yakine ulaşmanın şartı imamı sevmek ve onun velayetini kabul etmek olacaktır. Nitekim İmam Bakır (a.s) buyruklarında imamların sevilmesini ve onların düşmanlarından nefret edip uzaklaşılmasını Allah’ı tanımanın ve hakiki kullukla sonuçlanacak ibadetin rükünlerinden bilmiştir.
Ebu Hamza şöyle diyor: İmam Bakır (a.s) bana şöyle buyurdu: “Allah’ı tanıyan O’na kulluk eder, O’nu tanımayan ise dalalet ve şaşkınlıkla ibadet eder.” Ebu Hamza şöyle diyor: İmam’a tanıma ve marifetin ne olduğunu sorduğum zaman şöyle buyurdular: “Allah’ı, Allah’ın Resulünü (s.a.a) ve Ali’nin (a.s) velayetini tasdik edip kabul etmek ve hidayet önderlerini kabullenmek ve Allah’ın nezdinde onların düşmanlarından nefret edip uzaklaşmak Allah’ı tanımanın hakikatidir.”[18]
Bir başka rivayette Ebu Hamza Somali İmam Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor:“Ey Ebu Hamza! Allah’ı tanıyan kimse O’na ibadet edebilir ve Allah’ı tanımayan kimse ise sapık ve şaşkın halde ibadet eden gibidir.” İmama şöyle arz ettim: Allah’ı tanımak nedir? İmam şöyle buyurdular: “Allah ve Resulünü (s.a.a) tasdik etmek, Allah Resulünden (s.a.a) sonra Ali (a.s) ve hidayet önderlerine tabi olmak ve onların düşmanlarından nefret edip uzaklaşmaktır.”Şöyle arz ettim: İmamın hakikatini kemale erdirdiğimi nasıl bileceğim? İmam şöyle buyurdular: “Allah’ın veli kullarını sevmek, Allah’ın düşmanlarına düşman olmak ve Allah’ın emrettiği sadıklarla birlikte olmakla.” İmama arz ettim: Allah’ın veli kulları ve O’nun düşmanları kimlerdir? Şöyle buyurdular: “Allah’ın dostları Allah Resulü (s.a.a), Ali (a.s), Hasan (a.s), Hüseyin (a.s) ve Ali b. Hüseyin’dir (a.s). Onlardan sonra emir bana ve (o esnada oturan Cafer’e (a.s) işaret ederek) oğluma ulaşmıştır. Onları seven kimse Allah’ın velileriyle dostluğu gerçekleştirmiş ve sadıklardan olmuştur.”[19]Bu rivayetlerin göz önünde bulundurulmasıyla tevelli ve teberrinin bir sonuç vermesi için insanda her ikisinin bulunması gerekir.
3. İlahi Velilere Pratikte Uymak ve Onların Düşmanlarından Amelen Uzaklaşmak
İnsanın Allah’ın velileri ve Ehlibeyt (a.s) imamlarını kendisine örnek alması, onlara uyması, onların faziletlerini kendisinde icat etmesi ve onların düşmanlarının çirkinliklerini tanıyıp düşmanlarından uzaklaşması durumunda tevelli ve teberri iman ve tanımanın kemale ermesinde etkilidir.
Be sebeple Ehlibeyte (a.s) sevgi ve muhabbetin alameti onların amel ettiği temeller üzerine amel edilmesi olarak tanıtılmıştır. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizi seven bizim gibi amel eder ve üzerine takva elbisesini giyinir.”[20]
İmam Sadık (a.s) Peygamberin (s.a.a) kabriyle onun minberi arasında yer alan Şialara hitaben şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki ben sizi ve sizin ruhlarınızı seviyorum. Siz Allah’tan sakınmanız ve bu doğrultuda çaba ve gayretinizle bizim bu sevgi ve muhabbetimize yardım ediniz. Biliniz ki bizim velayetimiz Allah’tan sakınıp bu uğurda çaba göstererek bize yardım eden ve tabi olduğu kimsenin ameline iktida eden kimseye ulaşır. Ameliniz ve gayretinizin yanında onların dostlarını sevin ve düşmanlarından uzaklaşın.”[21]
Ehlibeyti (a.s) Sevmenin Eserleri
1. Kalbi İtminan ve Dinginlik
İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”[22] Ayeti nazil olduğu zaman Peygamber Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: Bu ayet Allah ve Resulünü seven kimselerle alakalıdır. (Bu kimseler) Benim Ehlibeytimi ve müminleri ister hazır ister gaip olsun yalan olmaksızın dosdoğru seven kimselerdir. Biliniz ki (bu kimseler) Allah’ı anmakla birbirlerini severler”.[23]
2. Hikmet
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Bizim Ehlibeytimizi seven ve bizim muhabbetimizi kalbinde sabitleştiren kimsenin dilinden hikmet pınarları akar ve kalbinde imanı yenilenir.”[24]
3. Dinin Kemale Ermesi
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Ehlibeyt ve benim zürriyetimi sevmek dinin kemale ermesine sebep olur.”[25]
4. Kıyamette Güvenlik
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyururlar: “Ehlibeytimizi seven kimseyi Allah Teala kıyamet günü güven ve esenlikle hasreder.”[26]
Sonuç itibariyle Ehlibeyti (a.s) sevmenin günahlardan kurtulmak, kıyamet günü nurlu olmak, sırat üzerinde sapasağlam durmak, cehennemden kurtulmak, cennete girmek, imamlarla hasredilmek ve dünya ve ahiretin hayırlarına ermek gibi pek çok eserleri akabinde getirir. Bu sebeple müminlerin Ehlibeytin (a.s) sevgisini kendilerinde gerçekleştirmeleri, pratikte onlara tabi olmaları ve onları kendilerine örnek almaları gerekir. Bununla birlikte müminlerin Ehlibeytin (a.s) düşmanlarından uzaklaşmaları gerekir. Tevelli ve teberriyi göstermenin yollarından birisi Camiayi Kebire başta olmak üzere ziyaretlerin okunması ve bu ziyaretlerin metinlerine dikkat edilmesi gerekir.
Tevelli ve Teberrinin Felsefesi
Tevellinin masum imamlar (a.s) ve Peygamberin (s.a.a) Ehlibeytinin (a.s) velayetini, imametini ve önderliğini kabul etmek olduğu ve teberrinin de onların düşmanlarıyla düşman olmak anlamına geldiği dikkate alındığında ve tevelli ve teberrinin hayvandaki şehvet ve gazaptan daha üst düzeyde yer aldığı ve Allah’ın hakiki veli kulları ve müminlerin özelliklerinden olan sevgi ve düşmanlıktan daha yukarıda yer aldığı göz önünde bulundurularak teberri insanın düşmanlığına ruh bahşeder ve tevelli ise insana sevginin batınını tattırır. Bu açıklamaların dikkate alınmasıyla tevelli ve teberrinin önemli hikmetleri şunlardan ibaret olacaktır:
1. Manevi Tekâmül
Her türün kendi türüne meyilli olması ve kendi türü dışındakinden uzaklaşması hasebiyle Allah’ın veli kullarının sevgisini ve onların düşmanlarının düşmanlığını varlığının derinliklerinde bulunduran kimse kendisini Allah’ın veli kullarının özellikleriyle süsler, onların düşmanlarının çirkinliklerinden uzaklaştırır ve kıyamet güne de Allah’ın veli kullarıyla haşredilir. Nitekim Peygamber Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsan kendi mahbubuyla birliktedir, onunla haşredilir ve bu birliktelik mahbubun ameliyle amel etmekle sonuçlanır.”[27]
2. Toplumsal Kenetlenme ve Düşmanın Zararlarından Korunma
Tevelli ve teberri’ye sahip olan kimseler, birbirleriyle vahdet oluşturur ve oluşan bu vahdetin gölgesinde toplumsal kenetlenme gerçekleşir. Diğer taraftan hakkın düşmanlarıyla uzaklaşan kimseler, kendi sırlarını düşmanlarıyla paylaşmaz ve sonuç itibariyle yabancılarla düşmanlık korunarak onlardan gelecek zararlardan güvende kalınır. Bu sebeple Kur’an şöyle buyurur: 1. Kafirleri veli edinmeyiniz. 2. Sırlarınızı kafirlere bildirmeyiniz. 3. Kafirlerle dostluk yapan kimseler onlardan olacaktır. Dolayısıyla onlardan uzaklaşmak zorunludur. Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”[28]
Bir başka ayette şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.”[29]


Sonuç


Hakiki müminlerin sorumluluklarından birisi tevelli ve teberridir, yani Allah’ın veli kullarını tanımak ve O’nun düşmanlarıyla düşman olmaktır. Mümin kimseler bu sorumluluklarına amel ederek kemale erer, ilahi nimetleri elde eder, toplumsal açıdan ittihat ve birlikteliğe ulaşır ve manevi açıdan manevi ve maddi tekâmüle yol bulur.

 [1] -Tefsiri Nuru’s Sakaleyn, c. 5, s. 44 ve 83.
[2] -a.g.e. s. 83.
[3] -Usulü Kafi, c. 2, s. 125.
[4] -Ferhengi Muin, s. 1170.
[5] -Ferhengi Muin, s. 1022.
[6] -Ragıb İsfehani, Müfredati Rağb, s. 534.
[7] -Şura, 23.
[8] -Mumtehine, 4.
[9] -Tevbe, 114.
[10] -Yunus, 41.
[11] -Hud, 54.
[12] -Yusuf, 37-38.
[13] -Şuara, 168-169.
[14] -Mumtehine, 4.
[15] -Mumtehine, 6.
[16] -Neml, 89.
[17] -Neml, 90.
[18] -Usulü Kafi, c. 2, s. 185.
[19] -Usulü Kafi, c. 1, s. 180.
[20] -Gurerü’l Hikem, s. 83-84.
[21] -Usulü Kafi, c. 1, s. 212.
[22] -Rad, 28.
[23] -Kenzü’l Ummal, c. 2, s. 442.
[24] -Mehasin, c. 1, s. 141.
[25] -Emali, Saduk, c. 1, s. 161.
[26] -Uyunu Ahbari’r Rıza, c. 2, s. 58.
[27] -Biharu’l Envar, c. 17, s. 13.
[28] -Maide, 51.
[29] -Ali-İmran, 118.

http://www.sibtayn.com/tr

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile