Prş04182024

Son güncellemeSal, 29 Ara 2020 6pm

Back Ana Sayfa Makaleler Hadis Ölüm Gerçeği 3

Hadis

Ölüm Gerçeği 3

Dinlerde Ölüm

  Eski çağdan bu yana İsrail kavmi, insanın topraktan yaratıldığına ve bu yaratılışı, toprağa Tanrı'nın nefesinin üflendiğine inanıyordu. Tevrat'ta bu nefese "nefeh" adı verilmişti. Nefesin geri alınması ile, beden tekrar toprağa dönüyor, nefeh ise bedenden uzaklaşıyordu.

  Ölüm ilahi bir karar değildi. İnsanoğlu günah işlediği için Cennetten çıkarılmıştı. Dünyâya gönderilmekle de "ölümlü" olmuştu.

  Hıristiyan dini, bu inanışa bir farklı boyut ekledi. İsa Mesih'e inanmayan insan, kurtuluşu reddediyor ve gerçek ölüme müstahak oluyordu.

  İslâm dininde ölüm haktır (gerçektir). İnsanoğlunun günahının sonucu değildir. Gerçi insanoğlu Cennetten çıkarıldığı için ölümlü olmuştur, fakat bu bir ceza değil, bir dönemdir.

  Asli günah anlayışı İslam dininde yoktur. Bütün çocuklar günahsız doğarlar. Vaftiz edilmeleri gerekmez. Ölüm, Dünyâ imtihanının sonu olduğundan, ibret almak için ölümü düşünmek kâfidir. "İbret alınacak ölüm elbet. İş sona ermeden de bilirsiniz kabirlerin darlığını, mihnetin çetinliğini, varılacak yerin korkusunu, düşülecek çukurun derinliğini, kemiklerin ayrılışını, çukurun gamını, taşın kapanıp örtüşünü."1

Edebiyatta Ölüm

  Anadolu topraklarında gelişen Türk Edebiyatının ilk büyük şairi Yunus Emre, ölüm konusunu ibret nazarıyla en fazla işleyenlerdendir.

“Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu sinleri / Ger taş isen eriyesin / Bakıp görücek bunları”

  Mevlânâ ölüm karşısında daha soğukkanlı ve ölümle nazlanır gibidir.

  Oğlu Sultan Veled’e hitabeden söylediği son gazelinde

ölüm

  “Yürü başını yastığa koy, beni rahat bırak, sabahlayan, harap, müptelâ beni terk et. Biz sevda dalgasıyız, geceden sabaha yalnızız, ister bize gel, lütfedersin, ister bırak bizi cefâ et bize. Benden uzak ol sende belâya düşmiyesin yoksa. Selâmet yolunu seç, belâ yolunu terk et. Taş yürekli bir zorba bizi sürüklüyor, kimsenin ona kan pahasını hazırla dediği yok. Güzel yüzlülerin şâhına vefalı olmak gerekmez. Ey sarı yüzlü âşık sen sabırlı ol, vefa göster. Ölüm öyle bir dert ki onun devası yok. Ben bu derde çare bulmanı nasıl isteyebilirim?

  Rüyamda dün gece, ilinin pîrini gördüm. Eliyle bana işaret ederek, bizim tarafa gel artık dedi. Eğer yolda ejderha varsa, aşk bir zümrüttür. O zümrütün ışığıyla ejderhayı def edebilirsin.

  Artık yeter ben kendimde değilim, Sen ilmini arttırmak istiyorsan, Ebu Ali Sina’nın tarihinden bahset, Ebulalâ Maarri’nin uyarılarına uy”

  Bu gazelinde Mevlânâ, ölüm’ün insanları sürükleyen bir zorba olduğunu fakat kimsenin ona karışamadığını ve ona çare olmadığını söylerken, oğluna da “sen âşık ve müptelâ babanı bırak, akılcı filozofları yani İbni Sinâ ve Maarri’yi oku” derken bir türlü nazlanma içindedir.

  Yine son günlerinde söylediği bir kıta da Mevlânâ’nın ölüm hakkında fikirlerinin bir özetidir.

“Be rûz-ı merg çu tâbut-ı men revân bâşed / Güman meber ki merâ derd-ı cihan bâşed / Cenâzeem çu bebini megu firak firak / Mera visâl ü mülakat an zeman bâşed / Kodam dâne füru reft ber zemin ki nerest? / Çerâ bedâne-ı insânet in gümân bâşed?”


1. Hazret-i Ali, Nehcü'l Belaga, Çeviren-Hazırlayan Abdülbaki Gölpınarlı, Ansariyan Publication, Qum 1981.

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile