Prş04182024

Son güncellemeSal, 29 Ara 2020 6pm

Ehlibeyt (a.s)

Adı Ebu Talib Oğlu Ali

Şiiliği diğer İslam okullarından ayıran en önemli özellik, temellerinin sevgiye  dayalı olmasıdır. Resulullah'ın (s.a.a) hayatta olduğu yıllarda oluşan bu okul, sevgi ve samimiyetle yoğrulagelmiştir.

   Hz. Resulullah'ın (s.a.a) "Ali ve onun Şia'sı  kıyamet günü kurtuluşa erenlerdendir!"[1] hadis-i şerifi üzerinde düşünmemek mümkün müdür? Bu hadisin buyrulduğu sıralarda Ali'nin (a.s) çevresinde ona uyan, onu pek seven, ona tutkun olan müminler vardı. Şiiliğin sevgi ve aşk okulu olduğunu söylerken tarihin biraz geçmişine ve Resulullah'ın (s.a.a) dönemine uzanmak gerekir; tarihin o sayfalarındaki tozlar silindiğinde Ali'yi (a.s) sevmenin, ona uymanın bir sevgi ve tutku okulu olduğu görülür. Sevgi unsurunun Şiilikte vazgeçilmez bir payı vardır. Şiilik tarihi bir "serdengeçtiler" tarihidir; aşıklar, vurgunlar, tutkunlar ve fedailer tarihidir.

   İmam Ali'nin (a.s) öyle bir kişiliği vardır ki İslam şeriatı gereğince had uygulayarak cezalandırdığı -hatta hırsızlık yaptığı için elini kestiği- insanlar bile ondan yüz çevirmemekte ve ona olan sevgi ve bağlılıklarını yitirmemektedirler. Bu çarpıcı gerçeğin, müminin hasleti olduğunu hatırlatan İmam Ali (a.s), bir hutbesinde şöyle der:

"Bana düşmanlık etmesi için şu kılıçla müminin burnunu kesecek olsam, yine de düşman olmaz bana; beni sevmesi için bütün dünyayı kendisine bağışlasam da münafık kimse dost olmaz bana! Zira sevgili Resulullah'ın (s.a.a) dilinden dökülmüş bir gerçektir bu. O hazret "Ya Ali, mümin sana düşman olmaz ve münafık seni sevmez!"[2]

   Bu fevkalade kişiliğiyle Ali (a.s), fıtratları ve insanların yapısını ölçmek için mükemmel bir mihenk taşı ve terazidir: Temiz bir yaratılış ve fıtrata sahip biri, Ali'nin (a.s) kılıcıyla kesilse bile gücenmeyecektir ona; fıtratı çirkin olan kötü yaratılışlılara ihsanda bulunulsa da  sevmeyeceklerdir Ali'yi.                        
adı ebu talib oğlu ali

 

  Ali (a.s) hakikatin tezahür ve tecellisinden ibarettir çünkü!

  İslam tarihi bunun çarpıcı örnekleriyle doludur!

  İmam Ali'yi (a.s) pek seven inançlı insanlardan biri, bir gün bir anlık bir gaflete kapılıp bir hata işler. İslam'ın emri gereğince elinin kesilmesi gerekmektedir. Hükmü uygulama yetkisi Ali'nin (a.s) elindedir. Ali (a.s), Allah'ın hükmünü uygulama hususunda zerrece ihmalkarlık göstermemiştir ömrü boyunca. Nitekim dostu hakkında da ayrım gözetmez ve elini kesiverir. Adam, kesilen parmaklarını diğer eline alıp ceza mahallinden uzaklaşırken, Ali'nin (a.s) amansız düşmanlarından olan Hariciler güruhuna mensup İbn-i Kevvâ adlı adam sinsice yaklaşıp fırsatı değerlendirmek ister ve "Ne oldu sana, nedir bu halin? Kim yaptı bunu sana, kim kesti parmaklarını?!"der.

Verilen cevap, Haricinin dehşetle irkilmesine neden olacaktır:

   "Cezamı veren, peygamberlerin sonuncusu ve en azizinin vasi ve vekilidir, vasi ve halifelerinin efendisi, başlar tacıdır! Kıyamet günü yüzü ak çıkacak olanların imamı, müminler üzerinde hak sahibi olmaya en layık kimsedir o! Adı Ebu Talib oğlu Ali'dir, müminlerin emiri, inananların hidayet imamıdır! Nimet cennetlerinin öncüsü, korkusuz yiğit savaşçıların emsalsizidir; cehalette direnenlerden intikam alan, namaz kılarken zekat verendir o. Olgunluk ve kemale götüren kılavuz, kemal yolunun rehberi ve imamıdır o. Kimdir o, bilir misin? Doğruları söyleyen, sözleri sevap olan, Mekkeli cesur adam, vefa ve samimiyet timsali eşsiz insandır o!"[3]

   İbn-i Kevvâ kulaklarına inanamayarak "Deli misin sen be adam, o senim elini kesiyor, sense halâ onu övüyorsun öyle mi!?" deyince, "Onu sevmemek mümkün mü?" der. "Hele şimdi sevgisi artık etimle, kanımla da yoğrulduktan sonra. Vallahi, sadece Allah'ın emrine uyarak kesti elimi, hak mı haktır bu verdiği ceza!"

  Bu çarpıcı örnekler, tefekkür sahibi her müslümanı İmam Ali'nin (a.s) çarpıcı kişiliği ve ona duyulan bunca sevgi ve bağlılık üzerinde samimiyetle düşünmeye sevk etmekte ve bu sevginin izlerini kalıcı kılmaktadır.

 

------------------------------------------------------------------------------------------

[1] İslam tarihinin fevkalade çarpıcı sayfalarından biridir bu: Celaluddin Siyuti, Dürr'ul Mensur tefsirinde Beyyine suresinin 7. ayetini açıklarken İbn-i Asakir'in, Cabir b. Abdullah Ensari'den aktardığı şu hadiseyi rivayet eder:Resul-i Ekrem'in (s.a.a) yanında oturduğumuz bir sırada Ali'nin bize doğru gelmekte olduğunu gördük. Peygamber efendimiz bakışlarını Ali'ye dikerek "Canımı elinde tutan Rabb'ime ant olsun ki, şu Ali ve onun Şia'sı  kıyamet günü kurtuluşa erenlerdendir!" buyurdular. Bu olay, birçok İslam kaynağında teferruatıyla geçer. Bkz: Künuz'ul Hakâik: Münâvi (iki rivayetle naklediliyor), Mecme'uz Zevâid: Haysemi, Sevâik'ul Muhrike: İbn-i Hacer.

[2] - Nehc'ul Belağa, 42. hikmet.

[3] - Bk: Bihar'ul Envar c: 40 s: 281-282 yeni baskı. Ayrıca bk: Fahr-i Razi'nin Tefsir-i Kebir'i, Kehf suresi, 9. ayetin tefsirinde "Em hesibte."

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile