Cu04192024

Son güncellemeSal, 29 Ara 2020 6pm

Back Ana Sayfa İlahi Kelam Nehcü’l-Belağa Nehc’ül- Belağa’da Hitâbenin Rolü -6

Nehcü’l-Belağa

Nehc’ül- Belağa’da Hitâbenin Rolü -6

 

Hz. Ali (a.s)’ın bu sözleri üzerine orduda bulunanlar büyük bir heyecana kapılarak savaştılar; sonunda suyu ele geçirince de bâzıları misilleme olarak Muaviye’nin ordusuna suyun kesilmesini Hz Ali (a.s)’a önerdilerse de Hz. Ali onlara: “Hayır, onların susayanı, yaşlısı ve hasta olanı var, suyu kesmeyin.”‌ buyurarak, erdemliliğin ne demek olduğunu gözler önüne serdi.

Ben bütün yüce düşünürlerden, aziz halkımızdan ve değerli yazarlarımızdan Nehc’ül- Belağa’ya daha fazla önem vermelerini rica ediyorum. Bakınız, Mısır müftüsü Muhammed Abduh, Nehc’ül- Belağa’yı okuduğu zaman öylesine büyülenir ki, resmen devletten onun Mısır okullarında okutulmasını talep eder. Bu kitap insanlara siyaset ve azamet yolunu öğretmektedir. İnsanları doğru yola sevk etmektedir. Halkı yöneten yöneticilerin halkın yüreğine yerleşmelerini sağlamaktadır.

Yine Hz. Ali (a.s) Cemel savaşına giderken Zikar bölgesinde ayakkabısını yamadığı sırasında yanına gelen İbn-i Abbas’a ayakkabısının kıymetini sorar ve onun cevaben  bu ayakkabı artık hiçbir şey etmez demesi üzerine ona şöyle hitap eder:
“Allah’a yemin olsun ki, benim gözümde bu ayakkabı, sizlere yöneticilik etmekten, bir hakkı diriltmek veya bir bâtılı ortadan kaldırmak dışında, daha sevimlidir...”‌ [9]

Halkı sınıflara ayırdığı bir konuşmasında da şöyle buyurmaktadır: “Bir grubu kapasitesiz kimselerdir; yöneticiliğe erince her türlü rezalet ve kötülükten çekinmezler. Bir grubu ise zahit görünümündedir; ve bir makama erişmek için zühdünü bir tuzak gibi kullanmaktadır. Diğer bir grubu ise tüm himmetleri ve gayretleri ölünceye dek insanlara kılavuzluk etmeye çalışan çok değerli kimselerdir.”‌

Hz. Ali’nin mantığında toplumun yöneticiliğine soyunan kimse, ilk önce, dünyayı buğday kabuğundan daha aşağılık görmeli, bunu kendi yaşamında uygulamalı ve başarılı olduktan sonra yöneticiliği kabul etmelidir.

Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: “Eğer isteseydim, ben de balın safını, buğdayın halisini yemeye, ipek elbise giyinmeye yol bulabilirdim. Fakat heyhat! Hicaz’da veya Yemame’de bir ekmek bile bulamayan, tokluk, doyumluluk nedir bilmeyen nice fakirler varken, nefsimin beni yenmesi, lezzetli yemekler yemeye götürmesi nasıl mümkün olabilir?! çevremde aç karınlar, susuzluktan yanmış ciğerler varken, geceyi nasıl tok olarak geçirebilirim?! Ben şairin dediği şu duruma nasıl düşebilirim ki: “Çevrende tabaklanmış deriye hasret olanlar; Ciğeri yanmışlar varken; Karnı tok olarak yatman; Sana dert olarak yeter! Ben, sadece bana müminlerin emiri demeleriyle mi iktifa edip zamanın zorluklarında onlarla ortak olmayacağım mı? Yaşantılarının sıkıntılarında onlara örnek olmayacağım mı? Ben, derdi/tasası sadece yiyeceği olan bağlı veya işi gücü çöplükler arasında yiyecek aramak olan başı boş bir hayvan gibi, sadece temiz şeyleri tüketmekle meşgul olmak için yaratılmamışım....”‌ [10]

İşte bu bizim efendimiz ve mevlamız Ali (a.s)’dır. Allah’ım, biz onun ayağının tozu olamayız, ama en azından yolundaki tozları yüzümüze kondur.

[9] - Nehc-ül Belağa/33.hutbe.

[10] - Nehc-ül Belğa/44.mektup.

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile